Tamamlayıcı Yöntemler Nedir?

Tamamlayıcı Yöntemler ya da Enerji Bilimi Konvensiyonel Tıp’dan farklı olarak hastalığa değil insana odaklanan yenilikçi bir yaklaşımdır. İnsan bedeni kendini sürekli yenileyip optimum dengeye getirmeye programlı bilge bir organizmadır. Tek yapmamız gereken optimum dengeyi bozan faktörleri belirleyip onlar üzerinde çalışmaktır. Biz sadece organlarımızı ve sistemlerimizi oluşturan hücre kümeleri değiliz. Bütün hücrelerimizin ve bedenimizin fizikselde var olmasını sağlayan, katmanlardan oluşmuş enerji alanlarıyız. Bu alanda tüm fiziksel ve duygusal kalıplarımız, kişisel problemlerimiz, geçmişimiz data olarak var olur. Biz tamamlayıcı terapötik yöntemler kullanarak bu dataları okuyup bütünsel bir yaklaşımla fiziksel bedeninin yanısıra, duygusal beden, zihinsel beden ve ruhsal bedenle çalışır, bu katmanlar arasında bir bağlantı, hizalanma ve denge ararız.

Fonksiyonel Danışmanlık Nedir?

Fonksiyonel Danışmanlık , hastalığın kök sebebini belirlemeye dayanan, biyolojik fonksiyonlarınızı optimuma getirmeyi amaçlayan, herkesin özgün bir biyolojik yapısı olduğu gerçeğini prensip edinen bir yaklaşımdır. Sistemi bütünüyle dengeli ve fonksiyonel hale getirmeyi amaç edinir. Hastalıkla uğraşmak yerine bütünsel olarak iyi olma yollarını araştırır. Kişiye özgüdür. Hastanın biyokimyası yanında geçmişi, hangi çevrede yaşadığı, ilişkileri, toksik yükü, sosyal tutumu incelenir.

Hastanın kişiye özel tedavi planı sürecinde, beslenme, hareket, stres yönetimi, gevşeme teknikleri gibi yaşam tarzı alışkanlıkları, genetik yatkınlıkları ve psikospiritüel ihtiyaçları Fonksiyonel Koç tarafından takip edilir.

Enerji Bilimi Nedir?

Batı Tıbbı hücrelerin dokuların ve organların biyokimyasına bakarken, Enerji bilimi temelinde, hücrelerin doku ve organların gelişmesini ve tamirini organize eden bedenin enerji alanına odaklanır. Hasar görmüş olan enerji şablonunu değiştirmek, hücrelerin canlılığını ve kişinin ruh beden bütünlüğünü iyileştirmek için envasif olmayan en etkili yöntemdir.

Brennan Healing Science (Brennan Şifa Bilimi)

Brennan Healing Science, Barbara Brennan (Barbara Brennan School of Healing) tarafından geliştirilmiş kuvvetli ve detaylı bir tamamlayıcı tıp yaklaşımıdır. Aynı zamanda fizikçi ve Nasa’da görev almış bir bilim adamı olan Barbara Brennan kendi geliştirdiği teknikleri 1982’den bu yana kendi kurduğu okullarında öğretmekte ve geliştirmektedir. İlk iki kitabı Işığın Elleri ile Işığın Doğuşu enerji çalışmaları konusunda klasik sayılabilir. 

Brennan Şifa Bilimi, kişinin spiritüel, duygusal, düşünsel ve fiziksel hayat tecrübesini derinleştiren bir yaklaşımdır. Kişisel gelişim sürecimizi destekleyerek kalıcı değişimleri amaçlar. Enerji tıkanıklıkları ile bize sıkıntı veren sağlıksız kalıplarımızı fark etmemize ve dengeye varmamıza yardımcı olur. Brennan danışmanları dört senelik eğitimleri boyunca etik ve insani değerlere önem verme konusunda da eğitilirler.

Seanslar teke tek yürütülür. Ayakta veya yatarak uygulanabilir. Kişi kıyafetleri ile bir masaj masasına yatar ve danışman elleri ile Brennan teknikleri doğrultusunda fizik ve ruhsal bedenlere enerji verir. Bu bedenlerin içsel öz dengelerine dönmeleri amaçlanır. Bloklar enerjisel bedenlerden temizlenir. Bazen bu daha detaylı bir içsel araştırma gerektirebilir ve danışman ile beraberce sorgulanır. Brennan Şifa Bilimi aynı zamanda telefon ile veya uzaktan şifa verme yöntemiyle de uygulanır. 

Brennan Şifa Bilimi değişik hastalıklar ve rahatsızlıklar yaşayan ve yaşamış olanlara yardımcı olabilir, tedavi süreçlerini kısaltabilir, hızlandırabilir ve destekleyebilir.

•   Infertilite (Kısırlık)

•   Ameliyat (eveli veya sonrası)

•   Ağrılar

•   Depresyon/Anksiyete

•   İlişkiler

•   Yas

•   Hedeflerinize ulaşmak

•   Stress yönetimi

•   Kalp rahatsızlıkları

•   Diabet

•   Sırt problemleri

•   Fibromialji

•   Kronik rahatsızlıklar

•   Irsi rahatsızlıklar

•   MS (multiple sclerosis)

•   Kanser

Gestalt Terapi

Gestalt psikolojisi 20. yüzyılın ilk yıllarında Avrupa ve Almanya'da gelişen ve etkilerini günümüzde de sürdüren önemli psikoloji akımlarından biridir. Parça parça veya ayrı ayrı birimlerin birleşip anlamlı bir şekil kazanmasına Gestalt denir. 

Gestalt, Türkçe'de 'herkesin kendine özgü olarak bütünü algılaması ve bu algılamasının onun için olan anlamı' demektir.

Gestalt Terapisi öncelikle bir felsefedir, yaşama bakış ve yaşamı anlayış şeklidir. Bu anlayışa göre de insanlar evrenin kendisiyle bir harmoni oluşturmaya çalışmaktadır.

Gestalt kuramında birey merkeze alınmakla beraber çevresi ile olan etkileşimi de holistik (bütüncül) bir şekilde ele alınmaktadır. 

Gestalt yaklaşımına göre; 

• Her birey kendi çevresinin bir parçasıdır ve onu çevresinden ayrı olarak anlayamayız. 

• Her birey beden, duygular, düşünceler, hisler ve algılamalardan oluşan bir bütündür ve bunlar birbirleriyle ilişkili olarak işlevsellik kazanır. 

• Her birey çevreye yalnızca tepkide bulunmaz, aynı zamanda çevresini etkiler de. Çevreyle temasında yaşadıklarının hem nedeni hem de sonucudur. 

• Her birey kendi duyumlarının, düşüncelerinin, duygularının ve algılamalarının farkında olma kapasitesine sahiptir. 

• Her birey kendisinin farkında olabildiği için, seçim yapma kapasitesine de sahiptir ve bu nedenle de kendi davranışından kendisi sorumludur. Her birey ancak içinde bulunduğu AN'da yaşayabilir. Geçmiş ve gelecek de, yalnızca ŞU AN'da  yaşanabilir. Geçmiş ŞU AN'da hatırlanarak, gelecek ise sonra olacaklar tahmin edilerek yine ŞU AN'da yaşanır. 

Gestalt Terapisinin amacı, kişinin o anda geçerli olan deneyimini açık olarak algılayarak farkındalığını arttırmak ve ne yaptığının, nasıl yaptığının farkındalığını kazanmasıdır. Terapinin her aşamasındaki farkındalık; çevreyi bilme, seçim yapmanın sorumluluğunu alma, kendini bilme ve kendini kabul etme ve temas becerisidir.

ACMOS Bioenergetics

Acmos Metodu, Dr. René Naccachian tarafından, SBJ International Technical and Scientific Research Center (SBJ Uluslararası Teknik ve Bilimsel Araştırma Merkezi) bünyesinde Paris, Fransa 'da geliştirilmiştir. Otuz yıllık araştırma ve deneylerin sonucunda Dr. René Naccachian, Doğal 'titreşimsel' bilim ile Doğu Tıbbı arasında paralel bir bağ bulmuştur. Uzakdoğu enerji bilimi ve kuantum fiziği temeline dayanan bu metod, bilimsel aletler kullanılarak vücuttaki alanların ve enerji devrelerinin ölçülmesi ve düzenlenmesidir.

ACMOS yöntemi, sağlık tedavisinde devrimsel bir yaklaşımdır. Metodun amacı, vücudun global enerji dengesini sağlamaktır. Aynı zamanda yiyecek, ilaç ve çevresel etkilerin beden ve enerji alanı üzerindeki uyumluluğunu da analiz etmektedir. ACMOS'a göre insan sağlığına ait tüm etkenler bir bütün olarak ele alınır ve seans sırasında kişi tüm vücut taramasından geçirilir. Aynı zamanda kişinin maruz kalabileceği iç ve dış saldırılar ( virüs, radyasyon, cep telefonları...) da analiz edilmektedir. Kullanılan ilaçların, yenilen gıdaların ve yaşanılan çevrenin kişi üzerindeki uyumu araştırılmaktadır.

ACMOS metodunun amacı vücudun global enerji dengesini sağlayarak bağışıklık sistemini güçlendirmektir. Böylelikle vücudun kendini iyileştirme kapasitesi artırılmakta ve problemlerin organik boyuta taşınması engellenmektedir. Vücut genel bir taramadan geçirilmekte ve enerji tıkanıklıkları ölçülmektedir. Metot sayesinde enerji tıkanıklıkları giderilerek, bağışıklık sistemi eskisinden daha kuvvetli olur ve kişi daha sağlıklı yaşar.

ACMOS metodunun amacı, vücudun sahip olduğu olağanüstü bir özellik olan kendi kendini dengeleyebilme kapasitesini tekrar kazanması için -ki bu ilk Acmos uygulamasından itibaren gerçekleşir- enerji meridyenlerini dengeleyebilmesini ve uyumlanmasını sağlamaktır. Bu, ciddi bir araştırma protokolü, uzun seneler yapılan araştırmalar sonucunda geliştirilmiş aletlerle yapılır. Bu çalışmalara dünyanın dört köşesinden doktorlar ve uzmanlar da katılmaktadır.

ACMOS metodu ayrıca kullanılan ilaçların dozajının ve miktarlarının beden ile uyumluluğunu da denetler. Bu anlamda, sağlık sektöründe çalışan uzmanlara büyük bir yardım sağlamakla beraber teşhislerini destekler. Aynı zamanda, tedavinin kesinliği ve kişi ile uyumluluğu konusunda da değerli bir uygulama yöntemidir.

Beden; stres veya çevresel bir saldırıya maruz kaldıktan sonra kaybetmiş olduğu dengesini, enerji meridyenlerini ve akupunktur noktalarını kullanarak tekrar oluşturmaya çalışır. Akupunktur noktaları şalter ya da sigorta vazifesi görür ve denge bozulduğunda birbiri ardına atmaya başlar. Bunun sonucunda her seviyede, işlevde, organda veya bölgede, kısa sürede global denge tekrar sağlanamazsa patolojik olarak hasarlar oluşur.

Vücudun dengesini ve enerji alanlarının simetrisini korumak için aktive ettiği veya durdurduğu sigortalara müdahale etmemek son derece önemlidir. Bunun yanı sıra vücudun artık tek başına idare edemediği sigortaların işlevlerini tekrar yerine getirmek mümkündür. İşte bu global enerji dengesini sağlamak ACMOS metodunun amacıdır.

ACMOS Metodu Nasıl işler?

Beden enerji meridyenleri ile donanmıştır ve bu hatlar organların, sistemlerin öz enerjilerini sağlar. İnsanoğlu hayatının iç ve dış kaynaklı faktörleriyle (sindirim, hastalık, duygusallık, sosyal, profesyonel ve çevreden gelen stres gibi) başa çıkabilmek için, Çin tıbbında kullanılan akupunktur noktaları ve meridyen olarak adlandırdıkları vücuttaki enerji ağını yani sigortalarını devamlı olarak açar ve kapatır. Fakat vücudun başa çıkabileceğinden fazla iç ve dış problem oluştuğunda, vücut zayıf olduğu bölgelerdeki kontrolünü yitirir.

Daha sonra problemin daha derin ve hassas bölgelere ulaşmasını engellemek için, ikinci bir koruma barajının arkasına sığınır; bu da vitamin ve minerallerini kaybetmesi anlamına gelir. Bu durumda vücut kendini fiziksel ve psikolojik enerji bozukluklarıyla karşı karşıya bulur.

Birçok bölgedeki kontrolünü kaybeden vücut artık kendi kendini düzgün olarak organize edemez. ACMOS Metodu, sentripetal (içe yönelik) ve sentrifugal (dışa yönelik) düzeydeki enerji bozukluklarını tespit eder. Enerji rezervlerini ve hatlarını düzenleyerek vücudun kendi kendini dengeleme ve düzenleme kapasitesini arttırır. ACMOS protokolü sayesinde öncelikle tekrar yerine konulması gereken maddeler bulunur, daha sonrada bloke olmuş akupunktur noktaları aktif hale getirilerek global enerji dengesi sağlanır. Yapılan bir seri test ve teknikle bloke olmuş organların ve sistemlerin yeniden çalışması sağlanır, besin ve ilaçlarla olan uyumları sağlanır, ilaçların yan etkisi en az düzeye indirilir.

ACMOS Metodunun Uygulamaları

ACMOS metodunun ciddi ölçüm ve enerji dengeleme protokolü birçok uzman doktor, sağlık görevlisi tarafından olduğu gibi, çevre ve konut uzmanları ve şirketlerde stres idaresi hakkında görevli kişilerce (sürekli bir eğitim ile) uygulanır. Şayet vücut devamlı ve uzun dönemler boyunca sistematik saldırılara maruz kalıyorsa, hiçbir tedavi yöntemi etkili olamaz ve hiçbir kalıcı iyileşme sağlanamaz.

ACMOS metodu birinci enerji kontrolünden itibaren bu tür muhtemel saldırıları tespit edebilir. Basit ve etkili önlemler Araştırma Merkezimiz tarafından, gerek jeobiolojik (Hartmann devresi, fay hatları, su akıntısı...) gerekse bilgisayarlar, mikrodalga fırınlar, televizyonlardan yansıyan radyasyonlar gibi çevresel saldırılara karşı geliştirilmiştir.

Fİiziksel Stresin Sebebi ELEKTROSMOG

Paris'te bulunan ACMOS SBJ Uluslararası Araştırma Merkezi tarafından, Elektrosmog'a karşı korunmak için Acmosmog sistemi geliştirilmiştir. Yüksek frekans dalgaları, radarlar, mikrodalga fırınlar, cep telefonları ve serbestçe dolaşan dalgalar tarafından yayılabilirler. Bu dalgalar vücutta, uzun vadede kronikleşebilecek ısı bozukluklarına, kulak çınlamasına, uykusuzluğa, baş ağrısına, yorgunluk ve halsizliğe, beyinde oluşabilecek tümörlere ve dolayısıyla metabolizmanın zayıflamasına sebep olabilirler.

Bu yüksek frekansların yayıldığı alanlarda bulunanlar, strese bağlı sorunlar yaşayabilirler, vücutlarının enerji dengesi bozulabilir. Maruz kalınan frekans, beynin algılaması gereken frekans olmadığı için, vücut sistemi kendisini korumaya çalışır ve bu yüzden çeşitli semptomlara sebebiyet verir. Vücudun koruma sistemi, sürekli baskı altında olduğu için, her geçen gün daha fazla zayıflar.

Beyin tarafından yanlış algılanan frekanslar, bilinç altında gizlenmiş olan eski travmatik olayları gün yüzüne çıkarabilir. Acmos bunları iki alana ayırmaktadır:

a) Kalıtsal olarak (anneden, büyükanneden, büyükbabadan geçerek) bilinç altına saklanmış, savaş deneyimleri, doğal afetler, vb. gibi olaylar

b) Doğumdan günümüze kadar şahsen yaşadığımız ve hücrelerimize kaydedilmiş diğer ve çeşitli olaylar yanlış algılanan bu frekanslar tarafından travmatik bir şekilde etkin hale getirilebilirler.

Meridyen ölçümler sayesinde, vücut sistemimizin bozulmasına sebep olan negatif enerjileri bulabiliriz. En uygun yöntemi gerçekleştirmek için, ACMOS, hücrelerdeki moleküllerin titreşim frekanslarını doğal hallerine getirir.

ACMOSmog çözümleri:

• Her elektronik cihazın (cep telefonu, bilgisayar, vs.), kendine özgü bir işlemcisi vardır. Bu yüzden her elektronik cihaz farklı oranlarda radyasyon yaymaktadır.

• Her insan, yayılan yüksek frekanslara değişik tepkiler verir.

ACMOSmog ölçümleri ile, vücudun hangi bölümünün zayıf düştüğünü tespit etmek mümkündür. Bunun için ilk önce elde cep telefonu tutularak dijital ölçüm yapılır. Bu sayede, kişiye özel doğal element tespit edilerek, kullanılan cihaza yapıştırılır.

Aile Dizimi / Konstelasyonu

Aile Dizimi ya da Konstelasyonu adı verilen yöntem, hem psikolojik hem de enerjetik bir çalışma yöntemidir. Günümüzden 20 yıl kadar önce Alman Psikolog Bert Hellinger tarafından ortaya konmuştur.

Psikanaliz, psikodrama ve başkaca psikolojik teknikleri kullanarak insanlara yardımcı olmaya çalışan Hellinger, Amerika'da tanıştığı Virgina Sater'ın kullandığı bu yöntemi daha sonra misyoner olarak Afrika'da uzunca bir süre vakit geçirdiği yerli halkın kullandığı bir tür enerjetik terapi tekniği ile gösterdiği benzerliklerin ne denli güçlü olduğunu ayrımsadıktan sonra, elde ettiği bilgileri kendi bilimsel metotlarına eklemiş ve bugün kullanılan “Aile Sergisi” adını verdiği yöntemi geliştirmiştir. Aile Dizilimi yöntemi bugün dünyanın pek çok ülkesinde başarı ile uygulanmakta ve olumlu sonuçları deneyimlenmektedir.

Günümüzün en sık rastlanılan ve çözümü en zor görünen sorunlarından biri kişinin kendisini bütünden kopuk ve ayrı, yalnız olduğu duygusudur. Bu duygu ailemiz, soyumuz ve hatta ülkemiz kaynaklı olabilir. Ebeveynlerimizden, başka bir aile üyemizden veya kendi milletimizden ayrı hissedebiliriz. Bu ayrılık duygusu oldukça acı vericidir ve hayattan aldığımız zevki, iç huzurumuzu ve gönül hoşluğumuzu bozabilir. Bu acı dolu boşluğu çok değişik yollarda doldurmaya ve kapatmaya çalışırız, kimi zaman alkol, sigara vb. zararlılar, kimi zaman da müzik dinlemek, yabancı dil öğrenmek, seyahat etmek tercihimiz olabilir. Ancak tüm bu uğraşların etkisi geçici olacaktır. Her seferinde dönüp dolaşıp aynı acıyı tekrarlayacak olaylarla karşılaşır, her seferinde aynı acıyı daha fazla hissedecek şekilde yaşarız. Ve sonuçta hep aynı şeyi hissederiz: mutsuz ve hüsrana uğramış.

Aile Dizilimi’nin yardımı ile hayatınızda sizden daha büyük bir şeyin sizi sarıp sarmaladığını deneyimlemeyi öğreneceksiniz. Ancak bunu hissedebilmek için öncelikle biyolojik köklerimiz ve kendi aile sistemimizdeki doğal yer ile temas etmemiz gerekir. Bu dünyaya ebeveynimiz yolu ile geliyoruz, dolayısıyla onlarla olan bağlantımız çok önemli; bu sebeple çalışma öncelikli olarak bu temel ilişkideki herhangi bir dengesizliği düzenlemeye çalışır.

Temel Teori

Yaşamımızda önemli yer tutan ailemiz aslında ruhsal oluşumumuzda birinci derecede önemli ve etkili bir yere sahiptir. Bu etki yalnızca yetiştirilme biçimimizden kaynaklanmaz. Genlerimiz yoluyla ailemizin olumlu ve olumsuz pek çok özelliğini doğumumuzdan başlayarak bir ömür boyu kendi kişiliğimizle birlikte taşırız.

Ailemizden miras aldığımız etkiler sadece fiziksel değildir. Ruhsal ve zihinsel yapımız ve potansiyelimiz de bu genlerle şekillenir. Aile yaşayan organik bir bütündür. Hayatta olmasalar bile tüm gelmiş geçmiş bireyleri “Aile” olarak adlandırdığımız bu enerji alanının değişmez bir parçasıdırlar. Aile Sergisi çalışmasında kişi, var olanı tanımayı ve başka birisi olma arzusunu terk etmeyi, ebeveynini olduğu gibi  kabul etmeyi ve sevmeyi öğrenir; bu da iç güç ve huzur bulmanın en kısa yoludur.

Aile sistemi, ancak her aile üyesi konumları ve bütünün içerisinde ait oldukları  yer kendilerine verildiği zaman, denge içerisinde işlevini sürdürür. Denge içerisinde ve sevgi dolu bir yaşam sürdürebilmek için ait olduğumuz sistem içerisindeki aile üyelerinin, kendilerinden daha büyük bir bütünün parçası olduklarını bilmeleri, onurlandırmaları ve takdir etmeleri ile mümkün olur.

Aile Dizilimi’nin yardımı ile hayatınızda sizden daha büyük bir şeyin sizi sarıp sarmaladığını deneyimlemeyi öğreneceksiniz.

Uygulama

Aile Dizilimi çalışması hem grup olarak yapılan hem de bireysel olarak deneyimleyebileceğiniz bir çalışma yöntemidir. Grup olarak yapılan Aile Dizilimi çalışmasını yaptıran kişi (danışan), terapist ve diğer katılımcıların (temsilciler) vasıtasıyla çalışmaya pasif olarak katılır.

Öncelikle danışan terapiste sorunundan bahseder. Sorun aile içindeki ilişkilerden başlayıp intihar, kazalar, kavgalar veya ciddi hastalıklara kadar uzanabilir. Daha sonra terapist danışandan aile geçmişi hakkında biraz bilgi vermesini ister ve danışanın ailesinin kaç bireyden oluştuğunu tespit eder. Sonraki adımda oturuma katılan izleyicilerden aile bireyleri için birer temsilci seçmesini ister.

Seçilen temsilciler, danışanın ailesi hakkındaki kendi görüşüne göre odanın ortasında konumlandırılırlar. Kim nereye bakıp nasıl duracak, odanın içinde nasıl yer alacak tamamen danışanın içsel görüsüne göre kendisi tarafından belirlenir. Konumlandırma tamamlandığında danışan rahatlıkla takip edebileceği şekilde bir kenara oturarak aile sergisini izlemeye başlar.

Bütün dünyada yüzbinlerce aile sergisi çalışmasında görüldüğü gibi, temsilciler rolüne girdikleri kişinin duygu ve düşüncelerini hissetmeye, hatta fiziksel özelliklerini göstermeye başlamaktadırlar. Bütün bunlar temsil ettikleri kişi hakkında hiçbir tanışıklığa ve bilgiye sahip olmadan gerçekleşmektedir. Bilimsel olarak bunun nasıl olduğu konusunda somut hiçbir bilgimiz olmamakla birlikte konuya ilişkin araştırmalar sürmektedir.

Daha sonra terapist her temsilciye bulundukları konumda nasıl hissettiklerini sormaktadır. Temsilcilerin verdikleri bilgiye ve kendi hissettiklerine ve sezgilerine bağlı olarak terapist temsilcilerin konumlarını değiştirerek veya aralarındaki etkileşimi değiştirecek diyaloglar kurmalarını sağlar ve katılan herkes için uyumlu bir sonuç elde etmeye çalışır.

Diğer taraftan bireysel yapılan sergilerde danışan, üzerinde çalışmak istediği konu ile ilgili kendisine dışarıdan bakabilme yetisini geliştirebileceği, gözlemleyen olabilme ve aynı zamanda, diğer aile üyelerinin yerlerine, zaman zaman gerekli görüldüğünde kendisi geçerek ilişkide olduğu aile üyelerinin bakış açılarını da deneyimleyebileceği bir konum içerisinde çalışmayı gerçekleştirir.

Genellikle Aile Sergisi çalışmasının sonuçları yalnızca danışan kişi tarafından değil, çalışma sırasında mevcut olmayan aile bireyleri tarafından da hissedilir. Bunun böyle olduğu konusunda tekrar tekrar aynı sonuç alınmaktadır.

Bununla birlikte terapinin nasıl sonuçlanacağı konusunda kesin bir garanti yoktur. Gözlemlerimize göre değişim için en temel katkı danışan kişinin açıklığı ve samimiyetidir. Değişimin içtenlikle talep edilmesi çalışmanın yarı yarıya tamamlanması demektir. Kalan yarısı Aile Sergisi yoluyla düzenlenecektir. Yine de danışanın kendi üzerine düşeni yapması ve çaba sarf etmesi gerekmektedir. Aile Sergisi mucizevi bir hap değildir ve danışanın ayrıca danışmanlık veya profesyonel yardım alması gerekebilir.

Homeopati

Homeopati, dünyada 200 yılı aşkın zamandır kullanılan doğal, bütüncül ve yan etkisiz bir tedavi yöntemidir. Günümüzde Avrupa, Kuzey ve Güney Amerika, Asya ve Afrika’da oldukça yaygın şekilde uygulanan Homeopati, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından da tanınmaktadır. Birçok ülkede özel sağlık sigortaları homeopatik tedaviyi kapsamları içine almıştır. Dünyada hekimlerin yanı sıra, gerekli tıbbi bilgilerle donatılmış doğal tedavi uzmanları da homeopat olabilmektedir.

Homeopati ile fiziksel, duygusal ve ruhsal her tür hastalığı tedavi etmek mümkündür. Üstelik bu ömür boyu ilaç kullanarak değil çoğu zaman tek bir ilaç ve tek bir doz ile sağlanabilmektedir. Astım, alerjiler, egzama, sedef, romatoid artrit, kolit, migren, depresyon, anksiyete bunlardan sadece bazılarıdır. Homeopatik remedy’ler birçok ülkede güvenli laboratuvarlarda üretilmekte ve eczanelerde satılmaktadır. Homeopatik ilaçlar, hayvan dokuları, bitki özleri, mineraller, metaller gibi tamamen doğada bulunan maddelerden belirli oranlarda seyreltilerek elde edilmektedir.

Türkiye Homeopati Derneği ile birlikte çalışmaktayız.

www.homeopatidernegi.com

Heart Math

HeartMath Enstitüsü stresin, duyguların ve kalp ile beyin arasındaki ilişkinin psiko-fizyolojisini inceleyen bilimsel araştırmaları yürüten non-profit bir enstitüdür. Kalp aktivitesinin beynin işlevselliğini geniş ölçüde nasıl etkilediğini araştırır.

Kalp ile Beyin Arasındaki Bağ

Bize hep kalbin, beyin tarafından nöral sinyaller olarak gönderilen komutlara sürekli olarak cevap verdiği öğretildi. Ancak, aslında kalbin beyine daha fazla sinyal yolladığı bilimsel araştırmalarda kanıtlanmıştır. Hatta kalbin gönderdiği sinyallerin, beynin işleyişi üzerinde etkisi olmaktadır. Bunlara duygusal prosesler, algılama, hafıza ve problem çözme gibi yüksek bilişsel süreçler de dahildir. Yani, kalp sadece beyine cevap vermekle kalmamakta eş zamanlı olarak beyin de sürekli olarak kalbe cevap vermektedir.

Stres ve olumsuz duygu durumlarında, kalp ritmi paterni değişken ve dengesiz olduğunda, kalpten beyine giden nöral sinyaller, yüksek bilişsel fonksiyonları engellenmektedir. Bu da kritik düşünme, hatırlama, öğrenme ve etkili kararlar verme yeteneğimizi sınırlamaktadır. Stresli ve olumsuz duygular sırasında kalbin beyine yolladığı sinyal, beynin duyguları yönetme sürecinde çok etkili olmaktadır ve duygusal stres deneyimini daha da kuvvetlendirir.

Heart Rate Variability (HRV) Nedir?

Sağlıklı bir kalbin ritmi, dinlenme durumundayken bile düzenli ve regüler olmak yerine enteresan bir şekilde düzensiz olmakta ve art arda gelen kalp atışları arasındaki süre değişmektedir. Kalp atışları arasındaki sürenin doğal olarak değişkenlik gösterdiği bu duruma kalp atış hızı değişkenliği adı verilir(HRV).

Kalp atış hızı değişkenliği (HRV), otonom sinir sistemi tarafından organize edilen kalp atışları arasındaki süre farkının ölçümüdür. Birbirini takip eden kalp atışları arasındaki zaman farklı olmakta ve her dakika kalp atışı sayısı ve atış aralıkları farklı olmaktadır. Nabzımız ölçüldüğünde belirli bir dakika içindeki ortalama kalp atış sayımız bize söylenir ve kalp atış hızında sürekli olarak yaşanan değişimler gözden kaçar.

HeartMath Enstitüsünün geliştirdiği emWave ve Inner Balance gibi teknolojiler sayesinde gerçek zamanlı olarak kalp ritminizdeki değişimleri gözlemleyebiliyoruz. Bu teknolojiler, nabız verilerinizi kullanılarak kalp atış hızı değişkenliğini ve kalp atış hızındaki artmaları ve azalmalarının grafiğini devamlı olarak size gösterir.

Kalp atış hızı değişkenliği, fizyolojik dayanıklılık ve davranış esnekliğinin bir belirleyicisi olarak düşünüldüğünde, strese ve çevresel durumlara etkili bir şekilde uyum sağlama yeteneğimizi yansıtmaktadır.

Kalp atış hızı değişkenliği aynı zamanda biyolojik yaşlanmanın işaretidir. HRV biz gençken en yüksek noktadadır ve yaşlandıkça dinlenme halindeki kalp artış hızının değişkenliğinin aralığı küçülmeye başlar. Ancak belli bir yaş grubu referans alındığında anormal derecede düşük kalp hızı değişkenliğine sahip olmak, gelecekteki sağlık sorunları riskinin göstergesi olabilir. Stres kaynaklı olarak sinir sisteminde meydana gelen hasarlar azaltıldığı ve vücudun doğal kendini yenileme süreci kolaylaştırıldığı zaman düşük kalp atış hızı değişkenliğini HeartMath teknikleri kullanarak sağlıklı değerlere çekmek mümkün olmaktadır.

Duyguların Rolü

HeartMath Enstitüsü’nde yapılan bir araştırma, kalp ritminde değişime neden olan en güçlü faktörlerin hisler ve duygular olduğunu kanıtlar.

Öfke, üzüntü ve endişe gibi duygusal stres yaratan hisler kalp atış ritmi grafiğinde düzensizlik ve değişkenlik görünmesine sebep olur.Bu aynı anda hem frene (parasempatik sinir sistemi) hemde gaza (sempatik sinir sistemi) basmak gibidir.Aynı şekilde stresli duyguların düzensiz örüntüleri, vücudumuzun verimsiz bir şekilde işlemesine, enerjimizin tükenmesine ve bütün sistemimizin daha çok yıpranmasına neden olmaktadır. Bu durum özellikle de stres ve olumsuz duyguları uzun süre ve sıklıkta deneyimlendiğimizde yaşanmaktadır.

Sevgi, şevkat, şükran duyma gibi bizi yukarı kaldıran olumlu duyguların ise vücudumuzdaki izdüşümleri oldukça farklıdır. Ruh halimizi yükselten takdir edilme, zevk alma, önemsenme gibi duyguları yaşadığımızda kalp ritim grafiğimiz oldukça düzenli, yumuşak ve ahenkli bir dalga olarak görülmektedir. Otonom sinir sisteminin dengeli çalışmasıyla vücuttaki sistemler, artan verimlilikle ve uyum içinde demektir.

Quantum Healing

Kuantum Healing, bireyin karşılaştığı herhangi bir fiziksel veya ruhsal probleme yönelik, bireyin bu rahatsızlığı ortaya çıkarıcı zihinsel harita kaynaklarını ele alır ve bu nedenlere yönelik bütünsel bir kuantum terapisini arz eder.

Kuantum düşüncenin temelinde yatan prensip; “insan yaşamında hiç bir şeyin nedensiz gerçekleşmediği ve insanın kaderinin tayin edildiği kaynağın, insanın düşünce gücünü aktive eden zihin haritası olduğudur.”

“Söz konusu, düşünce gücü ve bunu kullanan araç zihin, insanın lehine de aleyhine de işleyebilmektedir. Önemli olan bu farkındalığı elde ederek, zihin haritamızı lehimize kodlayabilmektir.”

Kuantum iyileşme sürecini teknik olarak ele aldığımızda, bunun tıbbi bir tedaviden ziyade, bireyin kendi sorununa yönelik, kendisinin uygulayabileceği bütüncül, tamamlayıcı bir zihinsel yaklaşım olduğu belirtilmelidir.

Kuantum düşünce sürecinde, bireyin rahatsızlığı ile ilgili farkındalığın sağlanması, rahatsızlığı iyi yönde dönüştürme yolunun yarısına eşittir. Zira, birey rahatsızlığının zihinsel kaynaklarının farkındalığına ulaşması ile birlikte, bu rahatsızlığı aktive eden zihinsel kaynakları da ortadan kaldırma yönünde harekete geçebilmektedir. Ayrıca, bilinçaltı seviyesinde oluşmuş rahatsızlık temellerinin ortadan teker teker kaldırılması ile bedensel veya ruhsal rahatsızlığın kalıcı ortadan kalkması sağlanmış olmaktadır. Bilinçaltı seviyesinde, rahatsızlığa sebep olan kaynakların varlığının devamı, rahatsızlıktaki iyileşmenin ‘geçici’ kalmasına neden olmaktadır.

Kuantum iyileşme sürecinin temel prensibi; bireyin kendi duyguları ve bilinçaltı söylemlerinin farkındalığına ulaşmasıdır. Bir sonraki aşama ise bu duygu ve düşünceleri kontrol etmeyi öğrenmektir.

Rahatsızlığın kaynaklarına yönelik edinilen farkındalık ile bireyler genelde kendi uygulamaları ile rahatsızlığın olumlu yönde dönüşümünü sağlayabilmektedirler. Bazı diğer vakalarda ise bilinçaltı teknikleri ile bireyin rahatsızlığına zemin hazırlayan bilinçaltı söylem şablonlarına alternatif söylemlerin bilinçaltına ulaştırılması ile olumlu dönüşüm sağlanmaktadır.

“Neden Ben?” sorusunu kendisine yönelten bireye, kuantum düşünce bulgularının verdiği kaçınılmaz cevap ise: “çünkü sen bu rahatsızlığı farkında olmasan da istedin ve hala gerçekte istemektesin” olmaktadır.

Kuantum düşüncenin yukarıdaki cevabı oldukça radikal gibi gözükse de, bilinçaltı hipnoz-terapi ve bilinçaltı çağrışım çalışmalarında karşılaşılan cevabın yukarıdaki cevap ile örtüşmesi tesadüf olmadığı belirtilmelidir.

İnsana dair her şey; zihin yapısında örülü düşünce kalıplarında yatmaktadır.

Transpersonal Psikoloji

İnsan zihninin aşkın veya ruhsal yönleri üzerinde araştırmalar yapan bir yaklaşımdır. Dini dönüşüm, değişik bilinç halleri, trans ve diğer ruhsal etkinlikleri inceleyen transpersonel psikoloji, modern psikoloji teorilerini mistisizmin farklı formları ile bütünleştirme girişimidir.

Bu yaklaşım psikoanaliz, davranışçılık ve hümanistik psikoloji gibi diğer psikoloji okullarının tamamlayıcısı olarak görülebilir. Carl Gustave Jung ve diğer bazı psikologlar eserlerinde ruhsal ve transpersonel yönleri ele almakla birlikte transpersonel psikoloji, insan psişesinin kişisel ve gelişimsel yönleri üzerine yoğunlaşan psikologlarca büyük ölçüde göz ardı edilmiştir.

Tranpersonel psikoloji çalışmalarının doğmasına yol açan ilk öncüller aynı zamanda psikoloji biliminin de öncüleridirler; William James, Sigmund Freud, Otto Rank, Carl Jung, Abraham Maslow, and Roberto Assagioli. Transpersonel terimi ilk olarak William James'in 1905-1906 yılında Harvard Üniversitesindeki vereceği dönem dersleri için tuttuğu notlarda geçmektedir. Bu psikoloji okulunun doğuşunda en önemli etkenlerden biri Abraham Maslow'un 1960'ların hümanistik hareketinden doğan eserleri ve insanın doruk deneyimlerine ilişkin yaklaşımlarıdır. Terim daha sonra hümanist hareketin içindeki farklı bir psikoloji okulunu ayırt edici bir terim haline gelmiştir.