KIRIK BEYİNLER

 

KIRIK BEYİNLER

15.02.2018

ÖZLEM OSKAY COMER

 

Tüm dünyada sağlık konusunda bir çılgınlık durumu hakim. Teknoloji geliştikçe tıp da gelişiyor gibi hissetsek de aslında konvansiyonel tıp insanları daha çok yarı yolda bırakır halde. Her santimimiz için ayrı bir uzmanlık dalı, ayrı bir doktor, ayrı bir görüntüleme teknolojisi var. Şükür ki var. Var da neden kronik hastalıklarda da bu kadar ilerleme var dersiniz? Çünkü her uzvum için farklı bir uzmana görünme durumu beraberinde şöyle bir sıkıntı getiriyor.
Bu sistem bir bütün. Her şey birbirine bağlı. Yediğim düşündüğümü, hissettiğim yediğimi, düşündüğüm hissettiğimi etkiliyor. Bu gerçek göz ardı edildiği sürece nasıl iyileşme beklenebilir? Fonksiyonel Tıbbı dünyaya tanıtan öncülerden, Cleveland Clinic'te Fonksiyonel Tıp Merkezi kuran Dr.Mark Hyman'ın Broken Brain Belgeselini şiddetle izlemenizi öneririm. (8 bölüm yaklaşık 10 saat sürüyor) Bu kadar zamanım yok diyenlere ben bir özet çıkardım sizinle paylaşmak için çünkü hepimizin biraz silkelenmeye ve güncellemeye ihtiyacı var.

Şu an çevremizde en çok gördüğümüz hastalıkların kökü aslında hep aynı yere dayanıyor. Yazının ilerleyen bölümlerinde anlayacaksınız. Bağırsaklarımız keşfedilmeyi bekleyen yeni bir dünya. Yıllar önce aldığım benim için dönüm noktası olan eğitimlerden birinde çok sevdiğim David Wolfe bağırsaklarımızın içinin en verimli toprakla aynı ekolojide olduğunu, öyle kalması gerektiğini söylemişti

 

 

Şimdi tıp dünyası yavaş yavaş aynı noktaya gelmeye başladı. Beynimizle bağırsaklarımız arasındaki büyüleyici ilişki keşfedile dursun, kan şekerimizle beyin sağlığımız arasındaki ilişki de gündemde şimdi. Yani beyin fonksiyonlarımızın inişe geçtiği durumların hepsi, ki buna Alzheimer's, demans, depresyon, aksiyete de dahil, TİP 3 Diabet olarak adlandırılıyor. Enflamasyon her rahatsızlığın altından çıkıveriyor. Enflamasyonun en büyük sebepleri kötü beslenme, toksinler, ağır metaller ve sıkı durun İNSÜLİN. Evet insülin iniş çıkışları beynimizin kırılmasındaki en büyük sebeplerden biri.
 
Kan / Beyin Bariyeri diye bir şey duydunuz mu? Beynimizi kanımızda dolaşan toksinlerden ve mikro organizmalardan koruyan süper zeki bir sistemdir. Beyin sıvısının içine neyin girip neyin girmeyeceğine karar veriyor. Böylece beynimiz steril bir sıvının içinde oturuyor ya da eskiden oturuyordu. Ama bağırsak bariyerini aşıp kaçan, kana karışan çeşitli organizmalar artık kan beyin bariyerini de aşıp beynimizi kırıyor. Unutkanlıklarımız, duygu durumu sıkıntılarımız, kronik hastalıklarımız böyle başlıyor. Tiroid rahatsızlıklarının da altında aynı neden var. Belki 20 yıl sonra bizi etkileyecek hastalıkların semptomları bugünden kendini belli ediyor, ne olur kulak verin. Duyun sinyalleri. Bize beynimizin yirmi yaşına kadar gelişip sonra durduğunu öğretiyorlardı eskiden. Yok, öyle değil. Öldüğümüz ana kadar beyin yeni bağlantılar kurmaya devam ediyor. Otizm, sindirim düzenlenince, enflamasyon azalınca farklı spektruma geçebiliyor. Demans veya alzheimer's tamamen geçmese de çok daha yaşam kalitesi azaltmayacak seyre geçiyor. Yani beyin iyileşebiliyor, geri döndürebileceğimiz bir sürü durum var. Yabana atmamak lazım, beyin hastalıklarını kader gibi görmemek lazım.

Bütün bunları dinledikten sonra kitaplıkta Steve'in Beyin kitaplarının içine daldım.
Steve'i tanıyanlar onun insan beynine olan ilgisini bilir. Zaten şu anda Florida'da bir Neurobilim merkezinde hastalarla çalışıyor ve bilgi biriktiriyor. Aşağıda hem belgeselden aldığımız notları hem de harmanlanmış bilgilerimizi baz alarak neler yapabileceğimizi listeledik birlikte. Zaten çoğunuzun çok uzak olmadığına inandığımız tespitler bunlar.
 

Peki kırılmış beyinlerimizi düzeltmek için ne yapacağız? 

  • Beslenme seçimlerimizi akıllı hale getireceğiz. Şeker beynimizin besini diye bilinse de artık bu devirde katil damgası yemiş durumda. Uzak dursak iyi olur. Beyin hücrelerimiz yağdan oluşuyor onları beslemek için kaliteli yağ kaynakları yemeliyiz. Kalorili diye yağdan kaçanlarınız varsa bu konuya biraz özen gösterin derim.

  • Hormonlarınızın dengede çalıştığına emin olun. Kortizol yani stres yönetimi, İnsülin yani kan şekeri dengesi ve Tiroid en önemli üçlü. Seks hormonlarını da unutmamak lazım.

  • Enflamasyonu yani içinizdeki yangını söndürün. Şekerden, kızartmalardan vazgeçin, tolere edemediğiniz gıdaları tespit edin, gizli enfeksiyonunuz olup olmadığını araştırın, kaliteli uyku uyuyun, bütün günü, hayatınızı oturarak geçirmeyin.

  • Sindiriminizi saat gibi çalışır hale getirin. Bakterilerinize iyi bakın ki onlar da işlerini yapsınlar. Bol bol sebze yiyin. Bakteriler sapı olan şeyleri öğütmeye bayılırmış. Şu an Türkiye'de herkesin söylediği gibi bol bol fermente yiyecekler yiyin diyemeyeceğim. O konuda da denge ve bilinçli tüketim lazım. Eğer maya enfeksiyonu veya SIBO gibi bir rahatsızlığınız varsa fermente gıda tüketmemek gerek. Araştırın, bilgi sahibi olun. Her kafadan çıkan ses, sahibi için şifalı olabilir. Siz kendi vücudunuza bakın.

  • Vücudunuzun toksin atma kapasitesini arttırın. Önce sisteminize giren toksinlerin farkına varın. Su, hava kirliliği (Çin'den tüm dünyanın havasına sürekli civa yayılıyor, yani oradaki kirliliğin bizi etkilemediğini sanmayalım) kozmetikler, makyaj malzemeleri, deterjanlar, suni tatlandırıcılar, sigara dumanı, alkol, tarım ilaçları, kalitesiz tencerede pişirdiğimiz yemekler, plastik şişeden içtiğimiz sular, çiftlik balıkları, ucuz, kalitesiz balık yağı destekleri yavaş yavaş, ufak ufak hücrelerimizde nörotoksin ve ağır metal birikimine sebep oluyor. Karaciğerinize iyi bakın ki bunları temizleyip atabilsin. Glutation seviyemiz düşük olduğunda ağır metalleri vücudumuzdan atmamız zorlaşıyor haberimiz olsun. Buraya bir parantez açmadan edemeyeceğim, o da teknoloji kirliliği. Lütfen cep telefonlarımızı yatak odamızdan çıkartalım ve wifi'ın fişini gece çekelim.

  • Hücre içi enerji kaynaklarınızı, mitokondrilerimizi sağlam tutmamız ve onlara süper özen göstermemiz lazım. Lisedeki biyoloji derslerinden kendilerini hatırlarsınız belki. Yaşlanmayla ilgili tüm kontrol mitokondrilerde. Enerjimizi ürettikleri gibi hücrelerin ölüm emrini onlar veriyor. Aynı zamanda bağışıklık hücrelerimizin (T hücreleri ve lenfositler) enerjisini de onlar sağlıyor. Parkinson ve Alzheimer hastalarına baktığımızda onların mitokondrial işlev bozuklukları sağlıklı bir insana oranla 10 kat daha fazla. Yani bugün işlevlerini düzenlersek yarın için kendimize büyük yatırım yapmış oluyoruz. Bu işlevi bozan en büyük faktör bedende dolaşan serbest radikaller, yani yandığı için yapısı bozulmuş yağ molekülleri. Lütfen besinlerinizi akıllıca hazırlayın. Mitokondri işlev bozukluğunu geri çevirmek bazı besin destekleriyle ve ketojenik beslenmeyle mümkün. Ben haftanın 5 günü intermittent fasting ( 16 -18 saat orucu) yapıyorum bana çok iyi geliyor. Odaklanmamı ve enerji seviyemi çok etkiliyor. Her şey herkes için değil, lütfen kendi yönteminizi kendiniz geliştirin. Ayrıca Steve'in yıllardır bize anlattığı gibi eğer beynimizi sağlıklı tutmak istiyorsak lütfen ama lütfen HAREKET. En birincil ilaç bu. Kalp atışınızı yükseltecek, kısa ama kuvvetli antrenman, kuvvet egzersizleri, biraz ağırlık kaldırmak belki. Sevdiğiniz hareket etme şeklini kendiniz bulun.

  • Ve tabiki ZİHİN... Zihnimizi yavaşlatmak... Hayatımızda işleyen şeylere odaklanmak... Nefes alıp vermek, meditasyon ritüelimizi ihmal etmemek,  kendimizi merkezimize geri getirmeyi bilmek, topraklanmak, toksik olmayan ilişkiler kurup onları beslemek, duyularımız beslemek, anda kalmak, bilinçle hareket, bilinçle yemek yemek, bilinçle konuşmak, ağzımızdan çıkanlarla zihnimizden çıkanların farkında olmak. Birlikteliklerimizde, YOUniversity'de, seanslarımızda konuştuğumuz herşey.

Bilenleriniz var ben tekrar okullu oldum. Institute of Functional Medicine, dünya çapında klinisyenlere hastayı holistik yaklaşımla ele almayı öğreten ve gittikçe büyüyen bir non-profit organizasyon. Doktorlara bizzat pozitif psikoloji, meditasyon ve nefes teknikleri, beden ve zihin şifası öğretiyorlar. Tabi hazır buralardayken bunun içinde olmadan edemedim ve tutkuyla bu maceraya atılıverdim.
 
2011 yılında Niagara’yı kurarken ve YOUniversity programını geliştirirken bir vizyonumuz vardı. Sağlık profesyonellerine, hastane çalışanlarına eğitim vermek onları hastaya bütünsel olarak bakma nosyonunu aktarabilmek. Bu eğitimleri yıllar önce gerçekleştirdik, daha çok kitlelere yayılmasını hayal ederek. Arzu ettiğimiz kadar hızlı ilerlemeyen ama sağlam temeller atmamızı sağlayan bu süreç ve bu konuda yaptığımız bütün çalışma Sintia'nın doktora tezi olarak geçtiğimiz ay New York'ta Brennan Healing Science referans kitabında yayınlandı.
Ne mutlu ki bu ortak hayalimiz, global bir hareket olarak tüm dünyada yükselen yeni trend şimdi. Biz Niagara ekibi olarak bu hayali büyütmeye devam etmeye, kişiselleştirilmiş tıp yaklaşımına hizmet etmeye çok kararlıyız.
Geçtiğimiz aylarda Kanada'daki ISM – Immune System Management kuruluşuyla bir işbirliği başlattık. Dr. Aydın Duygu öncülüğünde, onkoloji hastalarını kişiye özel Amino Asit tedavisi ile tanıştırdık. Genetik test, hücre içi analiz gibi teknolojileri sizinle buluşturan ekiplerle çalışmaya devam.
ACMOS metodu geleceğin tıbbı olarak adlandırılan bir metod ve geçtiğimiz ay Hindistan'da yapılan Quantum Healing Konferansının gözdesi oldu. Bilmeyenler varsa bu, benim ve Sintia'nın ilaçların sinerjisini ölçüp bünyenize uyarlamakta, hücre içinde biriken toksini attırmada (ve de sayısız birçok durumda) kullandığımız en etkili yöntemdir. Ekibimizden Etel Varon da Acmos eğitimlerini tamamladı ve bireysel Acmos seansları vermeye başlıyor.
YOUniversity eğitimlerimizi Amerika'da da başlatıyoruz. YOUniversity Corporate Wellness programı ile çok uluslu şirketlere özel eğitimler vermeye Amerika'da devam ediyoruz. Steve de ben de burada farklı konularda biriktirdiğimiz yeni bilgileri size aktarmak için sabırsızlanıyoruz.


Beyinlerinize iyi bakmayı, kırılmış tarafları onarmak için kolları sıvamayı, 20 yıl sonraki bilişsel sağlığınız için bugünden kendinize yatırım yapmayı ihmal etmemeniz dileğiyle.
 
Özlem Oskay Comer